28 Aralık 2011 Çarşamba

Isabel



Kaç kez dinledim bilmiyorum, müziğin güzelliğine bakar mısınız? Harika bir şarkı, ne dersiniz?

23 Aralık 2011 Cuma

Benim en kötü hikayemi,


En güvendiğim insanlar yazdı.



Cemal Safi

3 Kasım 2011 Perşembe

16 Ağustos 2011 Salı

Sen İstanbul Kokardın...





Martıların gözlerinden dinledim
İstanbul'un boğazı yanmış dün gece
Yıldızlar şahitlik etmiş, güya suçlu benmişim
Oysa can, yemin olsun yanağımdan süzülen denize
Ben bu şehre yüreğimi içirmedim

Göklerden hicran yağdı, İstanbul'lu bir geceydi
Yere düşen her damlanın yüreğinde sen vardın
İsmin dudaklarımda idamlık bilmeceydi
Yalansa kahrolayım, sen İstanbul kokardın

Sevda dediğin gülüm bir busedir dudağımda
Bıçak gibi, yasak gibi, kan gibi...
Utanır, intihar ederdi ölüm,
Hayata rest çekip ağladığımda,
Korkak gibi, tutsak gibi, yaşanmamış an gibi...
Ben lal olmuş bülbülüm, sen deli gülsün bağımda
Toprak gibi, yaprak gibi, candan özge can gibi
Kuş uçmaz kervan geçmez dağımda,
Kah aşkı yağan kar tanesi
Kah Leyla tüten rüzgardın
Zambak gibi leylak gibi,
Sigaramda duman gibi
Sevdiceğim, sen İstanbul kokardın

Dayadım ondörtlüyü İstanbul'un şakağına
İstediğim gül içmekti gözlerinden bir yudum
Seni sordum gündüzlerce bu şehrin her sokağına
Söylemedi, inat ettim gece seni uyudum

Ben bir sana, bir bu şehre gül dedim
Ayla toprak şahittir, şahittir denizle gece
Sensizken, İstanbul'da bir kez olsun gülmedim
Yıllar kapımı çaldı, ellerinde vur emri
Yokluğun var sen yoktun, ölüm geldi ölmedim
Ağladım yüreğimde sen, sende divane İstanbul
Aşkından hatıra dedim göz yaşımı silmedim
Ben bir sana, bir bu şehre gül dedim
Belki de can ben bu şehri güller için çok sevdim

Gözlerimden dökülen yaş denizi ıslatıyor
Sevda kilim, hasret nakış, gönül derdi dokuyor
Çatlayası deli yürek 'sen sen' diye atıyor
Oy gece gözlüm oy, İstanbul seni kokuyor

Serdar Tuncer

7 Ağustos 2011 Pazar

Bravehearth



Every man dies, but not every man really lives.
Harika bir filmden..
İzlemediyseniz, hemen izleyin derim...

29 Haziran 2011 Çarşamba

14 Haziran 2011 Salı

Kaldırımlar



I

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...

II

Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!
Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!

Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;
Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var;
Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;
Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur!
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur...
Ne senin anladığın kadar, kaldırımları...

III

Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.

Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...

Necip Fazıl Kısakürek

1 Haziran 2011 Çarşamba

Nostalji



Gönül Turgut - Aşkı Sende Buldum

3 Mayıs 2011 Salı

Hatırladınız Mı?

Hatırlayanınız var mı :)

22 Nisan 2011 Cuma

Deniz Üstü Köpürür

Dinlemek için tık...

Deniz üstü köpürür
Kayığa binsem götürür
Benim de şu cihana gelişim
Bir güzelden ötürü
Deniz üstü yelkenden
Ecel geldi erkenden

Denizin ortasında
Mum yanar sofrasında

Benimde şu cihandan gidişim
Memleket sevdasından



13 Nisan 2011 Çarşamba

17 Mart 2011 Perşembe

Sonunda Yasaklar Kalktı

Çok şükür blogspot yasağı kalktı da kavuştuk bloglarımıza... Siz yine de her ihtimale karşı diğer şiir bloğumu da kaydedin bir köşeye. Malum, blogspot periyodik olarak yasaklanıyor!!!, blogspot yasaklıyken oradan devam ederiz paylaşımlarımıza...

5 Mart 2011 Cumartesi

Ve Bugün...


Bir neşe uyandım bugün dilimde bu şarkıyla.
1 yaş daha yaşlandığımdan mı yoksa hiç yaşlanmıyor gibi hissetmemden mi bu neşe bilinmez :)
Evet, bugün 1 yaş daha kazandım şu hayattan...
Ve dilime dolanan şarkıyı, sesini açıp kendime armağan ettim az önce.

Ey Hayat...
Seviyorum seni...

22 Şubat 2011 Salı

Ey Hayat

(ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında yokum ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın)

yaşam bir ıstaka
gelir vurur ömrünün coşkusuna
hani tutulur dilin
konuşamazsın!

tırmandıkça yücelir dağlar
sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü
tutunamazsın

eloğlu sevdalardan dem tutar
aşk büyütür yıldızlardan
yasak senin düşlerin
dokunamazsın...

birini sevmişsindir geçen yıllarda
açık bir yara gibidir hâlâ
hâlâ ne çok özlersin onu
ağlayamazsın...

yolunda köprüler çürür
sesin, sessizlik sanki bir uğultuda
savurur hayat kül eyler seni
doğrulamazsın!

yapayalnız bir ünlemsin
dünyayı ıslatan şu yağmurlarda
herşey çeker ve iter
anlatamazsın...

yaşam bir ıstaka
gelir vurur işte ömrünün coşkusuna
sesinde çığlıklar boğulur ama
bağıramazsın

sonra vakt erişir, toprak gülümser sana
upuzun bir ömrün ortasında
ne hayata ne ölüme
yakışamazsın!

yazdırmalısın mezar taşına:
ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında hiç olmadım ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın 


Yılmaz Odabaşı

18 Şubat 2011 Cuma

...

günde kaç milyon insan ölür yeryüzünde
                                      doğar kaç milyon
kaçı yaşadım diyebilirdi
        kaçı yaşadım diyebilecek
kaçı günde üç öğün yemek yiyebilirdi
                        kaçı yiyebilecek 

Nazım Hikmet

17 Şubat 2011 Perşembe

Sevgilim


Sevgilim,
başlar önde, gözler alabildiğine açık,
yanan şehirlerin kızıltısı,
                            çiğnenen ekinler
                            ve bitmez tükenmez ayak sesleri :
                                                                                 gidiliyor.
Ve insanlar katlediliyor :
                                        ağaçlardan ve danalardan
                                                                            daha rahat
                                                                            daha kolay
                                                                            daha çok.
Sevgilim,
bu ayak sesleri, bu katliâmda
hürriyetimi, ekmeğimi ve seni kaybettiğim oldu,
fakat açlığın, karanlığın ve çığlıkların içinden
güneşli elleriyle kapımızı çalacak olan
gelecek günlere güvenimi kaybetmedim hiçbir zaman... 

Nazım Hikmet 

...

Seviyorum seni ekmegi tuza banıp yer gibi
geceleyin ateşler içinde uyanarak
              ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,
ağır posta paketini,  neyin nesi belirsiz,
              telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,
seviyorum seni denizi uçakla ilk defa geçer gibi.
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
              içimde kımıldanan bir şeyler gibi,
seviyorum seni "Yaşıyoruz çok şükür!' der gibi. 

Nazım Hikmet

Giderayak


Giderayak işlerim var bitirilecek,
                                                    giderayak.
Ceylanı kurtardım avcının elinden
ama daha baygın yatar ayılamadı.
Kopardım portakalı dalından
ama kabuğu soyulamadı.
Oldum yıldızlarla haşır neşir
ama sayısı bir tamam sayılamadı.
Kuyudan çektim suyu
ama bardaklara konulamadı.
Güller dizildi tepsiye
ama taştan fincan oyulamadı.
Sevdalara doyulamadı.
Giderayak işlerim var bitirilecek,
                                                    giderayak. 

Nazım Hikmet

3 Şubat 2011 Perşembe

Huzur...

Çalışmaktan bunaldığınız bir noktadaysanız 
tam da benim gibi
buyrun işte...
Çok sevdiğim iki dizi müziği...

 ve

26 Ocak 2011 Çarşamba

Sevdiğim İkinci Kadınsın Sen



Sevdiğim ikinci kadınsın sen.

İlkini sevmeye mecburdum.
Çok iyiliği oldu bana ve hayatımda hiçbir mecburiyeti onun kadar sevmedim.


Sevdiğim ikinci kadınsın sen.
İlkinin yerini alman mümkün değil.
O öğretti bana sevmeyi.
O öğretmese sevemezdim seni bile.


İnan o tuttuğu için ellerimden.
Yürümeyi öğrendim, koşabildim sana....
Onun gözlerine benzediği için gözlerin,
Alamadım gözlerimi senden.
Sana aşığım, seni seviyorum.


Sevdiğim ikinci kadınsın sen.
Hayatım boyunca omuzumda taşıyorum onu ve sen her sabahımdasın.
Kıskanma, alfabede bile senin adının baş harfi ondan sonra gelir.


Kalbim şimdi senin.
Onun kadar sev beni kafi.
O doğurdu, sen öldürme


Ceyhun Yılmaz

20 Ocak 2011 Perşembe

Sen Benim...



Sen benim; Yaradan’dan ötürü yaradılanı sevişim,

Bir adım gelene on adım gidişimsin.

Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin

Sen benim; yalandan ve sahteden kaçışım,

Riyadan bıkışım, gerçeği arayışımsın

Ve nihayet doğrunun tadına varışımsın



Sen benim; haksızlığa ve zulme baş kaldırışım,

Mazluma kucak açışım, zalime düşmanca bakışımsın

Ve mağdurdan yana tavır alışımsın



Sen benim; bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim,

Azla yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin

Ve kapanmayan avuç içimsin



Sen benim; hayat ve kaderle inatlaşmam,

Ekmek için kavgam, bitmek tükenmek bilmeyen davamsın

Ve zorluklara karşı yılmayışımsın



Sen benim; menfaate ve çıkara tepkim,

Almak için verene öfkem, ille de karşılık bekleyene lanetimsin

Ve alayına isyan edişimsin



Sen benim; ahlaksızlık ve yozlaşmayla mücadelem,

Para için kendini satana küfredişim, başkalaşana verip veriştirişimsin

Ve eskiyi özleyişimsin



Sen benim; duygusal yaradılışım,

En ufak şeyi kafaya takışım, kolay unutamayışımsın

Ve bundan bir türlü sıyrılamayışımsın



Sen benim; sonsuz sadakatim,

Merhametim, hissiyatim, şefkatimsin

Ve aman diyene yüz çevirmeyişimsin



Sen benim; her şeye rağmenim,

Asla pes etmeyişim, başımı öne eğmeyişimsin

Ve ümidimi yitirmeyişimsin



Sen benim; yaşama ülküm,

Namusa olan düşkünlüğüm, namussuzluğa küskünlüğümsün

Ve gururum, onurumla olan bütünlüğümsün



Sen benim; karakterim ve kişiliğim,

Objektif fikrim, subjektif hissimsin

Ve hayata bakışımsın

18 Ocak 2011 Salı

Ben Sana Mecburum



Ben sana mecburum bilemezsin

adını mıh gibi aklımda tutuyorum

büyüdükçe büyüyor gözlerin

ben sana mecburum bilemezsin

içimi seninle ısıtıyorum



ağaclar sonbahara hazırlanıyor

bu şehir o eski Istanbul mudur

karanlıkta bulutlar parçalanıyor

sokak lambaları birden yanıyor

kaldırımlarda yağmur kokusu

ben sana mecburum sen yoksun



sevmek kimi zaman rezilce korkuludur

insan bir akşamüstü ansızın yorulur

tutsak ustura ağzında yaşamaktan

kimi zaman ellerini kırar tutkusu

birkaç hayat çıkarır yaşamasından

hangi kapıyı çalsa kimi zaman

arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu



Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor

eski zamanlardan bir cuma çalıyor

durup köşe başında deliksiz dinlesem

sana kullanılmamış bir gök getirsem

haftalar ellerimde ufalanıyor

ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

ben sana mecburum sen yoksun



belki Haziran'da mavi benekli çocuksun

ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

bir şileb sızıyor ıssız gözlerinden

belki Yesilköy'de uçağa biniyorsun

bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor

belki korsun kırılmışsın telaş içindesin

kötü rüzgar saçlarını götürüyor



ne vakit bir yaşamak düşünsem

bu kurtlar sofrasında belki zor

ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

ne vakit bir yaşamak düşünsem

sus deyip adınla başlıyorum

içimsıra kımıldıyor gizli denizlerin

hayır başka türlü olmayacak

ben sana mecburum bilemezsin.



Atilla İlhan

10 Ocak 2011 Pazartesi

BİR FOTOĞRAFA



Karşımdasın işte...
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandığım o an,
Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
bitti artık hepsi...

Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
Bakış açım belli oldu yine.
Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
Dağlara çarptım her esişimde.
Yollara küfrettim her gidişinde.

Demiştim sana hatırlarsan:
“Önemli olan ‘zamana bırakmak’ değil,
‘zamanla bırakmamak’tir..”
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır

Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim... 


Nazım Hikmet...

7 Ocak 2011 Cuma

Ne varsa eskilerde var


Zeki Müren (Çatılmış kaşlarınla)
Yükleyen RahvanGitsin. - Yüksek çözünürlüklü video keyfini yaşayın!

İmparatorluğa Mersiye


Bin yıl oldu toprağına basalı
Hayli oldu kılıçları asalı,
Bülbüllerin onun için tasalı,

Sazlar kırık,ayar tutmaz telleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?..

Yol görünür,hakan emir verirdi,
Dalga dalga ordularım yürürdü,
Hamlemizden dağlar taşlar erirdi,

Dolu dizgin aştık nice belleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?..

Yıldız doğar,talihimiz belirir,
Sabah olur,ulufeler verilir,
Bir seferde dört krallık serilir,

Al al ettik,kara kara tülleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?..

Ferman çıkar,dal kılıçlar takınır,
Meydanlarda Rabbe dua okunur,
Gölgemizden bütün cihan sakınır,

Andırırdık coşkun akan selleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?..

Kosovalar,Plevneler bizsizdir,
Yosun tutmuş camilerim ıssızdır,
Boynu bükük minareler öksüzdür,

Açmaz olmuş Kızanlığın gülleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?..

Hali görür,geleceği sezerdik,
Bir zamanlar ta Vistül’de gezerdik.
Haritayı biz kendimiz çizerdik,

Fetheyledik deryaları,çölleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?..

Rodopların ak başları yaslıdır,
Serdengeçti gönül,artık usludur,
Rüzgarları bile matem seslidir,

Zafer,zafer der,eserdi yelleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?..
 
Osman Yüksel Serdengeçti

5 Ocak 2011 Çarşamba

Doruklara Sevdalandım

Filiz filiz harelendim dağlara uymak için
Kan gölünde kurulandım hayatı duymak için
Kavgalara kuyulandım sabaha varmak için
Kavgalara kuyulandım sabaha varmak için.

"Kekik kokusu duydum
Kekik kokusu koynunda huysuz gecenin
Uyandım birdenbire
Haydi dedim yüreğim gidelim bu şehirden
Bu şehir koparmak istiyor beni özlemlerimden
Yorgunum;
Çünkü yorgunluğumun yaşamak gibi bir anlamı var

Yine de yaşamaktan duyduğum mutluluğun tadına
Düşmanlarım ulaşamazlar..."

Katarlar gelir geçer bir geceden bir geceye
Yüreğim yare yare iz bırakır bin acıya
Gün olur şafaklanır karanlıklar bin parçaya
Gün olur şafaklanır karanlıklar bin parçaya.

Denizlerde dalgalandım taşları oymak için
Doruklara sevdalandım ışığa doymak için
Irmaklarda durulandım dağları duymak için
Irmaklarda durulandım dağları duymak için.

"Bir kuş çiz yavrum yüzüme gözyaşınla
Bir kuş tel tel kirpiklerim kanat olsun
Bir kuş çırpınan kalbi dudağımda
Bir kuş yavrum sıcaklığın beni bulsun.
Bahar gelmiş balam benim
Bahar gelmiş dayanmış
Dalda yaprak bebeciğim
Suda köpük uyanmış
Kuzulara özenmiş kızım benim
Körpe sesler dinlenmiş
Ay ışığında yanmış yavrucuğum
Onun için beyazmış."

Şarkılar gelir geçer bir heceden bir heceye
Yüreğim yare yare yankılanır bin acıya
Gün olur ufalanır karanlıklar bin parçaya
Gün olur ufalanır karanlıklar bin parçaya


lyric